İslam Dışılığa Saygı Değil, Ancak Tahammül Gösterebiliriz

Ali Rıza Demircan 2022-06-08

İslam Dışılığa Saygı Değil, Ancak Tahammül Gösterebiliriz

Yaratılış düzeni ile değişik inançlara ve yaşam tarzlarına eğilimli ve kabiliyetli olarak yaratılan insan, akıl ve irade verilerek, peygamberler gönderilerek denemeye uğratılmıştır.

İnanç ve yaşam özgürlüğü verildiği içindir ki Muhammed çağı insanlığı dahil tüm insan topluluklarında farklı inançlar ve düşünceler olmuştur ve olacaktır. Kurân penceresinden bakıldığında ve hayatın içine girildiğinde bu farklılığı görebiliriz.

Dinimiz İslâm, Mevlâmız tarafından özgür tercihler temeline oturtulduğu ve insanlar arasında mümin-kâfir-münafık ayrımı yapıldığı için müminler inanç ve düşünce farklılıklarını tabii görmekle yükümlüdürler. Fiziki ve fikrî tecavüzlerden beri bütün insanlarla adâlet ve yardım çizgisinde güzel geçinmekle de öğütlüdürler.1

Ayrıntılara inmeksizin yaptığımız bu temel tespitlerden sonra hutbemizin omurgasını oluşturacak konuya girerek sorabiliriz.

Müslümanlar olarak güzel geçinmekle mükellef olduğumuz insanların değişik inanç merkezli düşüncelerine saygı duyabilir miyiz?

Yaşadığımız dönemin entelektüel tavrıyla "Şu şu düşüncelerin doğruluğuna inanmıyorum. Ama saygı duyuyorum, diyebilir miyiz?"

* * *

İslâm insanı yaratan Allah'ın insan için koyduğu din olduğu için İslâm'ın temel değerleri ile insanlığın ortak eğilimleri arasında örtüşme tabîidir.

Bu sebeple Allah'ın birliği, insanın yüceliği, can-mal-konut dokunulmazlığı, din ve düşünceyi ifade özgürlüğü, seçme-seçilme-örgütlenme hakları, hukukun üstünlüğü, azınlık haklarının korunması, şûraya dayalı (demokratik) yapılanma gibi İslâm'ın yücelttiği, görevleştirerek Âhiret sorumluluğuyla irtibatlandırdığı temel değerlere bağlı düşüncelere saygı duyabiliriz.

Bu tür düşüncelerin farklı ve karşıt inanç bağlılarınca ifadelendirilmiş olması, onları kabulümüze ve savunmamıza asla engel oluşturmaz.

"İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" ile örneklendirilebilecek bu saygı duyabileceğimiz düşüncelerin çerçevesini daha da genişletebiliriz.

İslâm'ın değiştirilemez düsturlarıyla çelişmedikçe, bilimsel aklın güzel bulduğu, çoğunluğun ilgi duyduğu değişik düşünce ve projelere de saygı duyabiliriz.

İslâmî vahyin belirlemediği alanlarda olgun aklın ölçü alınabilirliği ve hükmünde yanılgıya düşen âdil hakimin sevablanabileceği gibi nebevi ölçüleri, saygıyı meşrulaştırıcı deliller olarak değerlendirilebiliriz.2

Ancak ateizm, ırkçılık, homoseksüellik, evlilik dışı ilişki, içki-kumar-fuhuş endüstrisi, faize dayalı ekonomik yapı, emeği sömürü, emperyalist amaçlı harp, şahıs ve zümre egemenliği, ölüm cezasını dışlayan ceza sistemi, haklar ve özgürlükleri kısıtlayan ve şiddet içermeyen düşünceleri mahkum eden yasalar, İslâmı dışlayan ve dinî yaşamı engelleyen baskılar ve daha niceleri gibi İslâm'la çelişen uygulamaları meşrulaştırıcı düşüncelere asla saygı duyamayız.

Bunları kabul edilebilir ve savunabilir düşünceler olarak görüp saygı duymak müslümanı yalnızca günahkâr kılmaz, İslâm dairesinden de çıkarır, nikahı düşürür, varis ve müris olma haklarını giderir ve de ebedî azaba sürükler.

İslâm yanısıra insanın doğasıyla, bilgi ve tecrübe birikimleriyle de çatışan bu tür fikirlere (düşüncelere) saygı duyulamaz, ancak ve ancak tahammül edilebilir.

Çok iyi bilinmelidir ki müminler için tahammül etmek entelektüel bir girişim değil İslâm'ın yüklediği bir görevdir. Şimdi tahammülü meşrulaştırıcı ve görevleştirici Kurâni ölçüleri özetleyelim.

Yüce Allah insalara, varlığını inkâr etme ve yasalarına aykırı yaşama hürriyetini vermiştir. Gönderdiği peygamberlerine de yalnızca tebliğ etme görevini yüklemiştir.3 Misallendirirsek sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed'e "Sen ancak bir öğüt vericisin. İnsanlar üzerine salınmış bir zorba değilsin"4 buyrulmuştur. İslâm dışı inanç sahiplerine, inkarcı sözleri ve yıkıcı davranışlarından ötürü nasıl tavır takınacağı, ilişkilerini nasıl sürdüreceği de şöylece belirlenmiştir:

"Karşıt düşünce ve inanç sahiplerinin söylediklerine sabret ve onlardan güzelce ayrıl."

"İslâm karşıtlarına boyun eğme. Ezalarına da aldırma. Yalnızca Allah'a dayan. Zira vekil olarak Allah yeter."

"...Büyük sorgulama günü olan Kıyâmet mutlaka gelecektir. Sen hatalarını başlarına kakmadan onları güzelce bağışla."

"Ve de onları kendi haline bırak. Yesinler, zevk etsinler, sonu gelmez arzuları onları oyalıya dursun. Ama yakında bilecekler."5

Sevgili Peygamberimize yönelik emirler kendilerini bağlasa da Yüce Mevlamız özel emirleriyle müminleri de yönlendirmiştir.

Allah'ın birliğini ihlal, O'na ait tanrısal vasıfları hacerî ve madenî putlara, şahıslara, ilkelere ve sistemlere verme niteliğinde de olsa düşünceleri ve inançlarından ötürü insanların aşağılanması öncelikli olarak yasaklanmıştır.6

"Allah'tan başka varlıklara yakaranlara sövmeyiniz..." şeklinde konulan bu ilâhî yasağı, sunacağımız âyetlerle öğütlenen görevler izlemektedir.

"...Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve bu âyetlerle alay edildiğini işittiğinizde bir başka konuya girinceye kadar onlarla beraber oturmayın..."

"Müminler temelsiz düşünceleri yansıtan boş sözleri işittiklerinde ilgi göstermez, yüz çevirirler. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size. Güvenlik içinde yaşayın. Biz (gerçekleri) bilmezleri önemsemeyiz, derler."

"...(Düşünceleri ve eylemlerinden ötürü) bir topluluğa olan düşmanlığınız sizi asla adâletsizliğe sevketmesin, âdil olun..."

"Ey Peygamber! Müminlere söyle; Allah'ın (sorgulama) günlerine inanmayanları affetsinler. (Çünkü) insanlara hak ettiklerinin karşılığını vermek (yalnız) Allah'a özgüdür."7

Yukarıda özetlenen Hz. Peygamber'e ve müminlere yönelik ilâhî emirler-öğütler İslâm'la çelişen ve olgun akılla çatışan düşüncelere-inançlara saygı değil ancak tahammül gösterebileceğimizi belirtmektedir. Zira Kurân çizgisinde sürdürülecek sabır, yüz çevirme, adâlet, kınamaksızın bağışlama ve ilişkiyi kesip yaşantılarıyla başbaşa bırakma gibi tavırlar ancak tahammülle açıklanabilir. Ne var ki tahammüllü olma fertler ve toplum olarak mükellef kılındığımız emri bilmaruf ve nehyi anilmünker görevimizi düşürmez.

İslâm'ın ve olgun aklın gerektirdiği evrensel doğrular olarak nitelendirilebilecek Ma'ruf'a, ilmi veriler ve güzel öğütlerle çağıracağız. İslâm-akıl birlikteliğinin dışladığı Münker vasıflı söz-davranış ve işlerden de sakındıracağız.

 İnançlarımıza göre yaşamamızı engellemedikçe ve topluma çağrı görevimize mani olmadıkça karşıt düşüncelere tahammül ve kültürel mücadele sürdüreceğimiz doğrultumuzdur.

Özetlersek...

Biz müminiz. İslâm ölçümüz, vahiyle ayarlı akıl da rehberimizdir. İslâmla ve bilimsel akılla kaynaşan düşüncelere saygı duyarız. Katılmadığımız fikirlere saygı duymaz, sadece tahammül gösteririz. Ancak şiddete başvurmadan, şahsiyetleri incitmeden Hakk'a çağrı görevimizi de yaparız. İnsanlık dışı davranışlara sabır göstermeyi denersek de karşılık vermeyi de hak biliriz.8

Hutbemizi, Şeyh Sadi'nin niçin mütehammil olmamız gerektiğini gönül kulaklarımıza fısıldayan bir yakarışı ile bitiriyoruz:

"Ey görünmeyen hazinesinden puta tapanlara, kâfirlere rızık maaşı veren Allah'ım!

Düşmanlarını bile gözetiyorsun. Dostlarını nasıl mahrum edersin."

1- Mümtehine 8

2- Ebu Davud, Ekziye 11

3- İnsan 3-4, Kehf 29

4- Ğaşiye 21-22

5- Sırasıyla bak. Müzzemmil 10, Ahzab 48,  Hicr 85, 

&- En'am 108

7- Sırasıyla bak. Nisa 140, Kasas 51, Maide 8, Casiye 14

8- Nahl 125

 

 

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0